27 Ağustos 2022 Cumartesi

Kemal Yazar Cesurdu, Mertti, Faşizme Karşı Kaya Gibi Sertti Bir Gün Geldi ki Yoldaşım Dediklerince Hain Bir Pusuda Katledildi.!

 


Tarih yaprakları 27 Ağustos 1996’yı gösterdiğinde Almanya'nın-Duisburg kentinde MLKP çetelerince katledildi. Kemal Yazar yoldaşı kaybedeli 26 yıl oldu. Kemal yoldaş Erzurum'un Tekman ilçesinde yoksul bir Kürt Alevi aile çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçüklüğü Tekman’da geçti. Yoksulluk ailesinin İstanbul’a göç etmesinin ardından Kemal Yoldaş da İstanbul’un varoşlarında yaşama tutunmaya çalıştı.

Hem çalıştı ve hem de devrimci mücadeleyi kavga içinde öğrendi ve bilendi. Yokluk ve yoksunlukların özgürlük kavgayla yenileceğini anladığında TKP-ML Hareketinin saflarında mücadeleye katıldı. İstanbul mücadelenin kalbiydi bir yerde. Devrimci mücadelenin kalbi bu kentte grevler, direnişler, başkaldırılar yaşanmıştı. Fabrika fabrika, semt semt, emperyalizme, faşizme karşı direnişler yaşanmıştı. İşçiler ve emekçiler haklarını almak ve korumak için tarihe not düşen Kavelden 15-16 Haziranlara uzanan direnişlere tanıklık etmişti.
Her sokağında bir devrimcinin kanı dökülmüştü. Gecekondu direnişleri, okul işgalleri, silahlı çatışmalar, faşist kuşatmanın kırılmasında hep İstanbul ilkler arasında yer almıştı. Onun içindir ki mücadelenin merkezi bir kentti İstanbul. Kemal yoldaş işte demirin suyunu alıp çelikleşmesi gibi bu zorlu savaşım içinde çelikleşti ve hemen her eylemde yer alarak, başı dik, anlı açık halkına ve devrim davasına yaraşır bir yaşam ve mücadele içinde oldu
Ey kavgamızın güzel kenti İstanbul sen nelere gebesin! Sen nelere muktedir değilsin ki. Sen de şahitsin devrim ve sosyalizmin zaferi uğruna kellesini koltuğuna verip komünist yürekleriyle destan yaratanlara. Sende İstanbul’da işkencede ölümü kucaklayan Meral Yakar yoldaşın, elde silah son mermisine kadar çatışarak şehit düşen Ahmet Muharrem Çiçek, Atilla Özkan, İrfan Çelik, Maksut Tepeli, Mustafa Tunç, Hüseyin Toraman, Hasan Çiçek ve diğer yoldaşların silahını omuzlayarak, onların yarım bıraktıklarını tamamla azmi ve coşkusuyla ileriye Yüreğimizdeki bütün sırlar sende gizliydi İstanbul. Demokrasi ve özgürlük çığlıkları gün geçtikçe yankılanıyordu İstanbul’un surlarında. Dalga dalga yayılıyordu en dip kenardaki kimsesiz yoksul mahallelere kadar. Ali haydar Yıldız, İbrahim Kaypakkaya’da ölümü hiçe sayan devrimde ısrar eden direniş haykırışları, ardından Münir, Yücel, Ali, Kilis şehitleri ve diğer şehit yoldaşlarla sürmüştü.
Bir ananın dilinde tilili, bir çocuğun minik parmaklarında zafer işareti, bir genç kızın Nevroz ateşi çevresindeki halayı ve bir delikanlının panzere fırlattığı taşın öfkesiyle bu şehrin sokaklarında yaşamıştı Kemal yoldaş. Ve artık bir kıvılcımla başlayıp dalga dalga büyüyen devrim ve sosyalizm çığlığıyla tanışmıştı Kemal’in yüreği. Yürek kafesi İstanbul’a sığmıyordu artık. Komünizm savaşçılarına platonik bir aşk gizeminde yüreğindeki kor ateşle bağlanmıştı. O'nun için hedef tamamdı.
Bu devrim ve sosyalizm davaya kilitlenmek ve sonuna kadar devrim maratonunda yer almaktı..
Kemal yoldaş hem çalışıyor ve hem de kavganın pratiğinde öğreniyordu. Öğrendikçe, yoksulluk ve sefaletin, baskı ve zulmün yere çalınması için, ateşli bir yürek çarpıntısının şiddetli bir başlangıcı oluyordu. Nasıl ki Kerem’in sevdası içine sığmamışsa, Kemal yoldaşı ki de öyle olmuştu. Şehit yoldaşlardan devralınan bayrak inat ve ısrarla zafere taşınmalıydı. Elden ele dolaşarak dikilmeliydi devrimin tepelerine. Bunun için örgütlü olmak, bunun için sosyalist bilinçle donanmış olmak ve engelleri tanımaz bir hatta yürümek gerekiyordu.
Kemal yoldaş mücadelenin gelişip güçlendiği ve yığınsal bir karakter kazandığı 1970'lerin ortalarında TKP-ML Hareketi’nin saflarında yerini aldı. Mücadele içinde kendisini eğitti ve militanlığı, cesurluğu ve gözüpekliğiyle işçi sınıfının yoğun olduğu ve fabrikalarla kuşatılmış olan yoksulların yaşadığı Alibeyköy sırtlarında, grevlerde, gecekondu direnişlerinde, askeri eylemlerde öne çıktı. İstanbul da hemen her eylem ve direnişte gözünü kırpmadan yerini alan Kemal yoldaş kitleleri örgütleme ve hareket geçirmede de olgun tavırlarıyla sivrilip öne çıkanlardandı. Önce Alibeyköy ve çevresinde sonra halkaları genişleyip büyüyen örgüt sorumluluğunu üstlenerek profesyonel devrimci çalışmaya başladı. Bundan sonrası yaşamını tümüyle devrimci kavgayı büyütmeye hasretti. Kısa bir sürede coşkusu, morali, fedakarlığı ve cesaretiyle gençlerin yoldaşlarının güvendiği, düşmanın korktuğu bir militanı haline geldi
12 eylül askeri faşist darbesinde de düşmanın eline esir düştü ve Metris zindanında yattı, zindan direnişlerinde aktif olarak yer aldı ve 5 yıllık mahpusluğun ardında daha da bilenerek çıktı zindanda. Tahliye olduğunda bir çok kişi yeniden aynı zorlukları yaşamam korkusu nedeniyle mücadeleden kaçırırken kemal yoldaş dışarıda yaprak kıpırdamaz ve devrimciliğin sınandığı dönemde, dışarıya adımını atar atmaz tereddüt duymadan daha bilinçli ve deneyimleri olarak kaldığı yerden örgüt çalışmalarına koştu. İstikrarlı ve iddialı bir komünist militan olarak, dağılmış ve tasfiyeciliğin ölüm çukuruna yatırılmış olan örgütün yeniden ayağa kaldırılması için devrimci çalışmanın içine daldı.
Örgüt çalışmaları belli bir düzey kazandıktan sonrası, artık yıllarca yüreğinde taşıdığı hasretine kavuşma zamanı gelmiştir diyerek, askeri çalışmaların ayrıştırılması ve sürece militanca müdahale edilmesi gerektiği yaklaşımını ortaya koyarak, Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilmesini ifade eden M18 (Mayıs18) adıyla askeri çalışmalarının örgütlenmesinde aktif olarak yer görev aldı. Birçok askeri eylemler örgütledi, düşmanla defalarca silahlı çatışmaya girip ve her defasında pusularda sıyrılıp çıkmasını başardı. Soğukkanlılığı, cesareti ve militanlığıyla eylemlerin başarıya taşınmasının sürükleyicisi oldu.
Yine askeri çalışmaların devam ettiği bir sürçte düşmanın saldırılarıyla yüz yüze kaldı ve evi kuşatıldığında son mermisine kadar çatışarak ağır yaralı olarak düşmana esir düştü. Bir kez daha işkencede düşmanı yenilgiye uğratmanın hazzını yaşayarak polisin öldü dediği bir zamanda devrim için yaşama devam dedi.
Zindanda devrimin onurunu yüksek tutan Kemal yoldaş TKP-ML Hareketinin önderliğine yuvalanmış oportünist revizyonistlerin gerçek yüzünü burada daha yakında gömdü, tanıdı ve birlik sürecine mesafeli yaklaşan yoldaşların başında yer aldı.
Birlik sürecin son raunduna doğru yol alındığı dönemde tahliye olan Kemal yoldaşı oportünistler yurtdışına çıkartarak başlarından savmak istiyorlardı. Kemal yoldaş İzmir’de dışarıya çıkarken yakalandı ve bir kez daha düşmanın ağır işkencelerine karşı komünist direnişi gösterdi. Kısa bir sürecin ardından tahliye olan Kemal yoldaş, İzmir çalışmalarından görevlendirildi. Ve Birlik Kongresi delege seçimlerinde başkaları tarafından aday gösterilmesine karşın, birliğe inanmadığı ve bunun sağlıklı biz zemin üzerinde tartışılarak gerçekleşmediği gerekçesiyle karşı çıkarak, delege seçimlerinde aday olmadı. 1994 eylül ayında MLKP- K kurulduğunda Kemal yoldaş MLKP-K sürecine katılmadı ve örgütle bağlarını kopardı. O biliyordu ki MLKP-K yamalı bir bohçaydı ve farklı ideolojik duruş içinde olanların uzun vadede birlikte yürümeleri söz konusu olmazdı.
Nitekim öyle de oldu. Yaklaşık bir yıl sürecin ardından TKP-ML Hareketin temel politikaları ve sosyalist değerleriyle donanmış olan bir grup komünist, MKLP- K’nın yozlaştığını ve küçük burjuva bir çizgi ve pratiğe kapaklandığını, sosyalist program ve politikalarda, örgütsel ilkelerde uzaklaşarak darbeciliğe yöneldiğini söyleyerek komünist hareketin yeniden vücuda getirilmesi için 21 ağustos 1995’de Komünist Parti-İnşa Örgütünü (KP-İÖ) kurdular.
Kemal yoldaş KP-İÖ’ nün kuruluşunu öğrendiğinde mutlu oldu ve ardında yoldaşlarla ilişki kurarak süreç ve gelişmeleri izledi, tartıştı ve Şubat 1996 yılında KP-İÖ saflarına katıldı. KP-İÖ’nün yeniden örgütlenip ayağa dikilmesi için canla başla çalıştı ve İstanbul’da yeni ilişkiler yarattı. Bir yandan düşmanın saldırıları öte yandan MLKP önderliğin ihanet yüklü karşı devrimci saldırıları altında
iKP-İÖ ilerlemeye çalıştı. MLKP önderliği KP-İÖ'yü kuran ve saflarından yer alan yoldaşlar hakkında" örgüt yıkısı" gerekçesiyle ölüm kararları aldılar.
MLKP'nin hakkında ölüm fetvası verdiği yoldaşlardan birisi de Kemal Yazar yoldaştı. Alibeyköy de bir yoldaşları kaçırıp katletme amaçlı saldırıda Kemal yoldaş çeteci saldırıya gelenlerle konuşup onları ikna etmeye çalışacak kadar iyi niyetli ve hoşgörü içindeydi. MLKP’liler, KP- İÖ ile tartışmaktan kaçtıkları gibi, PDA-Aydınlık, PKK,
DHKP-C, TDKP'nin karşı devrimci yöntemlerini temel alarak kontracıları aratmayacak saldırılara girişti. İstanbul da silahla dergi bürosunu basarak yoldaşları yaraladıkları gibi, bürodaki eşyaları kırıp döktüler, ölüm listeleri yayınladılar, 3 yoldaş zoraki kaçırılıp rehin tutularak işkenceci faşist polislerin yöntemlerini kullandılar, evlere-işyerlerine, araçlara baskın yapıp, pusularda yoldaşları ucu çivili ve demir sopalarla dövdüler, ve hamile kadın yoldaşlara bıçak vurdular. Mitinglerde yoldaşlara saldırarak polise saldırı için davet çıkardılar ve provokasyon yaptılar. Adeta her yerde faşist terör estirdiler ve faşist gazetelere, Ülkü Ocaklarına, MHP’ye taş atmayanlar, KP-İÖ'ye yönelik 69 karşı devrimci eylem gerçekleştirdiler. Kuşku yok ki bunda amaç MLKP oportünist önderliğinin yüzündeki maskenin yere düşmesini engellenmekti. MLKP önderliği bu karşı-devrimci saldırılarını gizlemek için yalan üzerine,yalan ürettiler, hem suçlu hem de güçlü rolünü oynamaya çalıştılar. Alibeyköy de bir yoldaşı kaçırmaya giden ve evi kuşatan MLKP’liler olduğu halde, utanmadan "KP-İÖ’lerin yolda giden MLKP’lilere saldırdıklarını" söylemekten geri durmadılar. Alibeyköy olayında silahı ilk kullanan MLKP’liler olduğu ve Kemal yoldaşın bu olayda hiçbir biçimde silah kullanmadığı ve silah kullanmak zorunda kalanlar başka bir bölgede gelip tesadüfen orada bulunan yoldaşlar olduğu halde MLKP önderliği hayali senaryolar çizerek, kara propaganda yaparak Kemal yoldaşı katletmek için gerekçe yaratmaya çalıştılar..
Nitekim olayların arttığı dönemde Kemal yoldaş yurtdışı çalışmalarını toparlamak için dışarıya gönderildi. Suçlu MLKP yalanda medet uman ve kirli kara propaganda da PDA-Aydınlığı aratmayan MLKP önderliği Kemal yoldaşı iyi tanıyorlardı. Kemal yoldaşın yurtdışına çıkmasında paniğe kapılarak, yoldaşa yönelik suikast kararını uygulamaya soktular. Faşist diktatörlüğün, işkencelerde ve çatışmalarda katledemediği bu yiğit komünisti bir zamanlar yoldaş dediği oportünist MLKP önderliğinin talimatıyla tetikçilerde tarafından 27 ağustos 1996 günü Almanya’nın-Duisburg kentinde hunharca katledildi ve bir başka yoldaş yaralandı..
Kemal yoldaş KP-İÖ’ nün önderliğinde yer alan ve çalışkanlığı, cesareti ve militanlığıyla gittiği yerlere devrimci hava taşıyan, onlara moral veren yürekli bir komünist önderdi. Kuşku yok ki, Kemal yoldaşın erken kaybı, KP-İÖ çalışmaları için önemli bir boşluk yarattı. Yılların zorlu kavgası içinde pişmiş, her bakımdan denenip, sınanmış bir yoldaşın yerini doldurmak öyle kolay değildi. Ama KP-İÖ, Kemal yoldaşın boşluğunu kapatmak için canla başla çalıştı ve onun bizlere devrettiği devrim bayrağını yukarıda tutmak için çalıştı. Girişken, iddialı, mücadeleye tutkuyla bağlı olarak dinamik bir kişiliği, örgütlü mücadelede Kemal yoldaşı doğal olarak da öne çıkardı. Kemal yoldaş kişiliği, esas olarak da devrimci niteliği çarpıcı olan ve pratikçiliği öne çıkan bir önder kadromuzdu. Pratikleşerek mücadelenin sürekli geliştirilmesini önüne koyan bir tarzın sahibiydi. KP-İÖ açısından mücadelenin geliştirilmesi her zaman yeni insanlar kazanma, örgütleyip mücadeleye sevk etme olduğundan, hareketimizin mücadele tarzına en Kemal Yazar yoldaş hain bir pusuda katledileli tam 26. yıl oldu. Bu 26 yılda yaralarımızı yalnızca kabuk bağladı, ama hiçte iyileşmedi. Örgüte ve devrime daha fazla hizmet edeceği bir zamanda MLKP'nin kariyerist önderliğinin talimatıyla pusuda katledildi. Katledilmesinin üzerinde 26. yıl geçmesine karşın Onu her gün andık ve ondan öğrenmeye çalıştık. Kemal yoldaşı hunharca katledenler ve katletme kararı verenlerin birçoğu mücadelenin dışında, bireysel yaşamlarını sürdürürken, Kemal yoldaş saygı ve sevgiyle anılmaya devam ediliyor. "Ey dünya, ey halkım, ey insanlık, ey can yoldaşlarım! İşte vuruldum" diyor Kemal yoldaş.
Ağustos'un ılık bir gecesinde 'elveda' diyorum sizlere. Elveda kavgam. Elveda halkım. Elveda yoldaşlarım. Elveda yüreğimdeki gizemli şehir İstanbul, Avrupa. Kaypakkaya ile başladı bu sevda İrfan, Münir, Ali, Yücel, Altılar, Kemal, Ali Ekber, Necla, Fahri ve diğerleriyle kavga aşkın yüzü oluncaya dek devam edecektir. Kemal yoldaş, bıraktığın silahını omuzlayıp, geride bıraktığın bayrağı en yükseğe dikinceye dek durmayacağımıza, başta devrim için canlarını veren ölümsüzlerimize layık olacağımıza söz veriyoruz. Anın daima sosyalizm mücadelemize ışık olacaktır.

20 Ekim 2016 Perşembe

5 milyon 350 bin genç ne eğitim alıyor nede çalışıyor..!

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) tarafından, TÜİK’in Temmuz 2016 dönemi Hanehalkı İşgücü Araştırması, İŞKUR işsizlik ödeneğine başvuru sayısındaki gelişmeler ve kısa vadeli istihdam beklentilerine yönelik olarak yapılan anketlerin sonuçlarından yararlanılarak hazırlanan Ekim 2016 ‘İşgücü Piyasası Bülteni’ açıklandı.
İşsizliğin Temmuz 2016 döneminde sert biçimde yükseldiğinin belirtildiği bültende, işsizlik oranının yıllık bazda 0,9 puan artışla yüzde 10,7’ye yükseldiği, son bir yılda ortaya çıkan 354 bin kişilik ilave işsiz sayısının, yaratılan 294 bin kişilik ilave istihdam sayısından fazla olduğu vurgulandı.
TİSK, işsizlikteki artışın ivme kazanmasının temelinde; büyümenin yavaşlaması, özel sektörün belirsizlikler nedeniyle personel alımı konusunda yaşadığı tereddütler ve yatırımların gerilemesi, verimliliğin artmaması, yüksek asgari ücretin süren etkileri, kadın istihdamındaki artışı sınırlayacak mevzuat düzenlemesi gibi pek çok faktörün bulunduğunu kaydederek, işgücü piyasasındaki değişimin; kamu istihdamındaki artışın, Suriyeli mültecilerin ve istihdamda kalite sorununun izlerini taşıdığı yorumunu yaptı.
İstihdam artışının da zayıfladığı belirtilen Bültende, istihdam oranının azalış sürecine geçtiği ifade edilerek, yıllık istihdam artışının Temmuz 2016’da yüzde 3,5’ten yüzde 1,1’e gerilediği nakledildi.
Sanayi sektöründe istihdam kaybı
Sanayi sektöründe istihdamın 82 bin kişilik ciddi bir kayba uğradığını ve toplam istihdamdaki payının 0,5 puan azalarak yüzde 19’a düştüğünü ortaya koyan TİSK, bunda imalat sanayinde 95 bin işin kaybedilmesinin etkili olduğunu, TÜİK verilerine göre sanayi sektörünün 2015 ve 2016 yıllarında istihdam yaratamaz duruma geldiğini belirtti.
Bültende, hizmetler sektörünün toplam istihdam artışında hakim rol oynadığı, öte yandan aktif olması gereken yaz döneminde tarımdaki istihdam kaybının 291 bin kişiyi bulduğu da kaydedildi.
İşsizlik yakın gelecekte de devam edecek
İşsizlik ödeneğine başvuru sayısında olağanüstü bir yükselme gözlendiğini ifade eden TİSK, başvuru sayısının yıllık bazdaki artış hızının temmuz ayında yüzde 45 iken ağustosta yüzde 79,6’ya yükseldiğini; reel kesimin ağustos ve eylül aylarına ilişkin istihdam beklentisinin de zayıfladığını açıkladı. Bu verilerin, işsizliğin yakın gelecekte de artmaya devam edeceğine işaret ettiğini bildiren TİSK; maliyet artışını dizginleyecek düzenlemelere gidilmesini, istihdam dostu yasal, idari ve mali tedbirlerin uygulanmasını, işgücü piyasası reformu yapılmasını, asgari ücret artışının olumsuz etkilerinin giderilmesini ve işverene kamu mali desteğinin devam etmesini önerdi.
Türkiye’de 5 milyon 350 bin genç boşlukta
TİSK Bülteni’nde TÜİK’in yayınlamaya başladığı “ne öğrenim gören ne çalışan gençler” hakkındaki verilere de yer verildi. Bülten’de şu tespitlerde bulunuldu:

“Ne eğitim gören ne çalışan, 15-29 yaş grubundaki gençlerin sayısı son bir yılda 118 bin kişi artarak, 5 milyon 221 bin kişiden 5 milyon 339 bin kişiye yükseldi. Söz konusu atıl gençlerin çağ nüfusundaki payını ifade eden NEET oranı yüzde 29,1’den yüzde 29,8’e çıktı. 3 milyon 837 bin genç kadın “boşluktaki” gençlerin yüzde 72’sini oluşturuyor.”

28 Eylül 2016 Çarşamba

Dersim 31 alan 6 ay süreyle ‘askeri güvenlik bölgesi’ ilan edildi..!

Dersim’de pek çok bölgede 6 ay süreyle sıkıyönetim ilan edildi. Valilik tarafından yapılan açıklama ile aralarında Ovacık, Nazimiye ve Hozat ilçelerinin de bulunduğu 31 bölgede ‘askeri güvenlik bölgesi! ilan edildi. Konuyla ilgili Valilik tarafından yapılan yazılı açıklamada, “İl sınırları içinde faaliyet gösteren bölücü terör örgütü ve diğer terör örgütlerinin yapmış oldukları terör ve yıldırma eylemleri, ilimizin sosyal ve ekonomik gelişmesini de olumsuz etkilemektedir. Bu eylemler neticesinde vatandaşlarımız, ekonomik, sosyal faaliyetlerini yürütme ve seyahat etme haklarını kullanmaktan mahrum kalmaktadır. Günlük hayatları olumsuz etkilenen vatandaşlarımız büyük mağduriyet yaşamaktadırlar. Tunceli Valiliğimiz, öncelikle vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması, mevcut huzur ve güven ortamının devam ettirilmesi, devletimizin ve milletimizin her türlü terörist tehdidi ve saldırıdan korunması maksadıyla; bölgesinde emniyet ve asayiş temin etmek için ilgili mevzuat çerçevesinde her türlü tedbiri almaktadır. 2565 Sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 32/A maddesi gereğince 29.08.2016 tarihli ve 2016/9138 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01 Eylül 2016-01 Mart 2017 tarihleri arasında 31 bölgede geçici askeri güvenlik bölgesi kararı alınmıştır” denildi. Güvenlik bölgesi ilan edilen yerler şöyle Valilik açıklamasında, askeri güvenlik bölgesi ilan edilen, kent merkezi ve 3 ilçedeki 36 bölgeler şöyle: “İl merkezinde Koçlu Mahallesi, Bali Deresi, Kurutlu Deresi, Kutuderesi, Gözlek-Sepertek Deresi, Alacık Mahallesi, Laç Deresi, Hanköy Mahallesi, Tokluk Yayla Evleri, Ahpanos Vadisi, Alacık Bölgesi, Peter Mahallesi, Ovacık İlçesi’nde Karadere, Sal Dersi-Pişkiktaşı Tepe, Sal Deresi-Pişkik Taşı, Karaoğlan Dağı, Yarpuzlu Mahallesi, Alisırtı Gecidi, Eroğlu Mahallesi, Çambulak yaylası, Mercan Dağları, Kıran Deresi, Kınıkan Tepe, Golan Yaylası, Eğerci Mahallesi, Dülbek Taşı, Kızılören Mahallesi Hozat; Kinzir Ormanları, Nazımiye İlçesi’nde Kayalı Tepe, Dokuzkaya, Tavuklu-Doğantaş bölgesi.”

REDHACK SORUŞTURMASINDA ANKARA’DA TUTULAN KULAÇOĞLU İŞKENCE ALTINDA !


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı ve Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın mail adresleri ve iCloud hesabını RedHack tarafından ele geçirmesinin ardından başlayan operasyonda gözaltı sayısı 7’e yükseldi.
Taylan Kulaçoğlu, Ekin Baykal, Abidin Çelik, Alaattin Karagenç, Uğur Cihan Okutulmuş ve Taşkın Yasak ile kimliği öğrenilemeyen bir kişi, Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Müdürlüğü’nde gözaltında tutuluyor.
Avukat Fırat Durat, müvekkili Taylan Kulaçoğlu ile bugün görüşebildi.
Durak, müvekkilinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde çıplak aramaya maruz kaldığını söyledi, “Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne getirildikten sonra da defalarca darp edildiğini, yemek verilmediğini, temel insani ihtiyaçlarının karşılanmadığını, tehdit ve hakaretlere maruz kaldığını öğrendik” dedi.
Müvekkiline yapılanların işkence olduğunu ve işkencenin insanlık suçu anlamına geldiğini belirten avukat Durak, “Delilden sanığa gidemeyenler, suçsuz oldukları defalarca kanıtlanmış insanları, işkence ile olmayan bir şeyi ikrara zorlamaktadırlar” diye belirtti.
İşin peşini bırakmayacaklarını söyleyen avukat Fırat Durak, “Bugün insanlık onurunu hiçe sayanların yarın ‘adalet’ isteyeceklerinden eminiz. Dün olduğu gibi” dedi.

İSİG: Son 8 ayda 70 kadın işçi hayatını kaybetti

İSİG: Son 8 ayda 70 kadın işçi hayatını kaybetti
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2016’nın ilk sekiz ayında en az 70 kadının çalışırken hayatını kaybettiğini açıkladı.
İSİG’in yazılı, görsel, dijital basından takip edebildiği, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ile işçi-işçi yakınlarının bildirimleri doğrultusunda 2013’ten bu yana 424 kadın işçi yaşamını yitirdi.
1

* 2013 yılında en az 103 kadın işçi,
* 2014 yılında en az 131 kadın işçi,
* 2015 yılında en az 120 kadın işçi ve
* 2016 yılının ilk sekiz ayında en az 70 kadın işçi yaşamını yitirdi.
3

2016 yılının ilk sekiz ayında;
* 14 yaş ve altında 3 kadın işçi,
* 15-17 yaş arası 2 kadın işçi,
* 18-27 yaş arası 16 kadın işçi,
* 28-50 yaş arası 37 kadın işçi,
* 51-64 yaş arası 11 kadın işçi yaşamını yitirirdi.
Raporda bir kadın işçinin yaşının bilinmediği de belirtildi: “Gulnora Tuxtayeva adlı göçmen işçinin yaşını bilemiyoruz. Gulnora, hem göçmen hem de bir ev işçisi olması sebebiyle kayıt-dışı çalışmanın getirdiği koşullarla ölümü dahi daha zorlu yollarla öğrenilen bir kadın işçiydi çünkü.”
2
Kadın işçi ölümlerinin nedenlerinin başında “Trafik, servis kazası” geliyor.
“Kadın işçilerin birçoğu tarım işçisi ve mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır. İşçiler ya çalışırken araziye uygun olmayan araçlarla emek harcadıkları için ya da uygunsuz koşullarda taşındıkları için yollarda yaşamlarını yitirmektedirler.
“Kadın emeği, ev içi emeğin doğallaştırılması ve görünmemesi sebebiyle, kamusal alanda tamamlayıcı bir faktör olarak görülmekte bu sebeple ucuz ve kayıt dışı çalıştırılması meşruiyet kazanmaktadır.”
Son dönem politikalar
6
Raporda ayrıca şunlar belirtildi:
“Son dönemin en tartışmalı konularından biri de “Kiralık İşçilik” politikası. Bu politika ile hâlihazırda kötü koşullarda, esnek ve güvencesiz çalıştırılan kadın işçiler üzerinden sömürünün daha da katlanacağını öngörmek, ne yazık ki, zor olmuyor:
Türkiye’de genç kadınların büyük bölümü küçük ve orta boy işletmelerde çalışıyor. Kiralık işçilikle 10 kişiye kadar işçi çalıştıran küçük işletme sahipleri 5 işçiye kadar geçici işçi de çalıştırabilecekler. Böylece devlet küçük işletmeleri korurken, burada çalışan kadın işçileri; düşük ücretli, güvencesiz, sendikasız ve ömür boyu emekli olamayacakları bir işe mahkûm edecek.
Mevsimlik tarım işçileri, temizlik işleri, hasta ve yaşlı bakımı işleri, yani kadınların çalıştığı işler, Özel İstihdam Bürolarının sürekli iş ilişkisi kurabileceği işler olarak tanımlanıyor. Devlet bir grup işçinin geleceğini tümüyle Özel İstihdam Bürolarına terk ediyor.
Mevsimlik işlerde dayı başlarının yerini Özel İstihdam Büroları alacak, ev işçileri kendi aralarında kurdukları ağ üzerinden değil, bağlı bulundukları Özel İstihdam Büroları aracılığıyla kiralanacak. Özel İstihdam Büroları arasındaki rekabet sebebiyle hem ücretler, hem de işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ciddi sorunlar, kayıplar yaşanacak.
Fabrikalar ve büyük işletmeler de altı aylık, iki defa olmak üzere işçi kiralayabilecek. Kiralık işçi sayısı düzenli çalışanların dörtte birini geçmeyecek. Büyük işletmelerde, düzenli ve sendikalı işler genel olarak erkek işleri olacağından, işçi lehine olan bu kısıtlamadan kadınlar pek yararlanamayacak.
“Özel İstihdam Büroları, hamile olup yarı zamanlı çalışmayı tercih eden bir kadının geri kalan işini, kiraladığı diğer işçilerle ikame edebilecek. Bu hem güvencesiz çalışmayı dayatacak hem de doğum izni gibi kazanılmış ve hala üzerinde mücadele verilen pek çok hakkın geriye düşmesi anlamına gelecek.
“Günlük hayattaki kadınlık algısı ile işleyen toplumsal cinsiyet rejimi sayesinde sermaye birikiminin kriz uğraklarından çıkış yolu öncelikli olarak kadın emeği üzerinden kurgulanmaktadır. Görüldüğü gibi içinde bulunduğumuz dönemde bu politikalar sermaye birikimini sürekli kılarken kadın işçiler açısından ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği körüklemektedir. Kadın istihdamını artırmadığı gibi işsizliği, düşük ücretli işleri ve güvencesizliği meşrulaştıran bir yönde gelişmektedir. Toplumsal bağlamda ise sınıfsal farklılıkların iyice derinleştiği ve Türkiye özelinde orta sınıfın da işçileştiği bir süreçteyiz. Uygulanan bu politikalarla ise geleceksizliğe mahkûm edilen bir sınıf gerçekliği ile karşı karşıya kalacağız. Güvencesiz ve geleceksiz çalışma koşullarını değerlendirdiğimizde genel olarak işçi ölümlerinde, işe bağlı yaralanmalarda ve meslek hastalıklarında artış olabileceğini; kadın işçiler üzerinden açıkladığımız pek çok sömürü ilişkisinin ise artabileceğini öngörüyoruz.

Zirve katliamında 5 müebbet hapis..!

Malatya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi’ne düzenlenen baskında Tilman Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel boğazları kesilerek öldürülmesi davasının bugünkü duruşmasında kararı açıkladı. Mahkeme olaya bizzat katıldıkları belirlenen Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Hamit Çeker ve Cuma Özdemir için 3’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verdi. 2 sanık 6’şar yıl hapis çarptırılırken, 14 sanık beraat etti.
Zirve Yayınevi davasında 115’inci duruşma bugün görüldü. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, adli kontrol kapsamında elektronik kelepçeyle serbest bırakılan Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım ve Salih Gürler polis eşliğinde getirilirken, diğer sanıklar Hamit Çeker Elbistan, Cuma Özdemir ise Darende Adliyesi’nden görüntülü sistemle katıldı. Bir başka suçtan hükümlü sanık Varol Bülent Aral da Adana Cezaevi’nden aynı şekilde görüntülü sistem ile duruşmayı izledi. Malatya İl Jandarma eski Komutanı Emekli Albay Mehmet Ülger’in de aralarında bulunduğu tutuksuz yargılanan sanıklar da mahkemede hazır bulundu.
3 KİŞİ BOĞAZI KESİLEREK ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ
Malatya’da 18 Nisan 2007’de, Zirve Yayınevi’nde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel boğazları kesilerek katledilmiş, zanlılardan Salih Gürler (20), Cuma Özdemir (20), Hamit Çeker (19) ve Abuzer Yıldırım (19) olay yerinde yakalanmıştı. Olay sonrasında binanın üçüncü katından kaçmak isterken düşerek yaralanan Emre Günaydın ise tedavisini ardından tutuklanmıştı.
Tutuklu sanık Günaydın’ın, olaydan yaklaşık 2 yıl sonra cezaevinde Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadenin ardından, olayın azmettiricileri oldukları gerekçesiyle Varol Bülent Aral ve Zirve Yayınevi eski çalışanı olduğu belirtilen Hüseyin Yelki tutuklanmıştı.
2014’TE TAHLİYE EDİLDİLER
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, tutukluluk süresini 5 yıla indiren yasayı onaylamasının ardından Malatya Zirve Yayınevi Davası’nın 5 sanığı Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Salih Gürler 8 Mart 2014’te tahliye edilmişti



11 Ağustos 2016 Perşembe

Gözaltındaki gazetecilere işkence ve ajanlık teklifi

Gözaltındaki gazetecilere işkence ve ajanlık teklifi
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde On Gözlü Köprü yakınlarında gerçekleştirilen bombalı saldırı sonrası gözaltına alınan muhabirlerimiz Hasan Akbaş, Fırat Topal, Serpil Berk ve Serbest Gazeteci Sertaç Kayar’la Avukat Rengin Ergül görüştü.
Gazetecilerin, gözaltı sırasında ve Emniyet’te darp ve işkenceye maruz kaldığı öğrenildi. Ayrıca gazetecilere ajanlık teklifinde bulunulduğu aktarıldı.

AVUKAT ERGÜL GÖZALTI ANINI ANLATTI

Saldırı sonrasını gazetecilerin ağzından dinleyen Ergül, yaşananları Evrensel'e şöyle anlattı:
“Patlama sonrası görüntü alıyorlar ve daha sonra ayrılıyorlar. Ancak araç bulamıyorlar. Yürürken polis durduruyor. Aynı zamanda bir aracı da durduruyor. Polis, daha sonra ikisine de ‘Geç’ diyor. Bunun üzerine gazeteciler polise ‘Bu arabaya binebilir miyiz’ diye soruyor, polis de binmelerine izin veriyor.
Bir arama noktasından daha geçiyorlar. 3 arama noktasında, Beyazevler tarafında polis aracı durduruyor ve direkt küfür ve hakaretlerle arabadakileri dışarı çıkartıyor.

'KAFASINI KALDIRANIN KAFASINA SIKIN'

Gazeteciler, elleri arkada kavuşturuluyor ve dizleri çökertiliyor. Başlarındaki polis amiri ‘Kafasını kaldıranın kafasına sıkın’ diyor. Ağır küfürler ediyor. Yaklaşık 1.5 saat bu şekilde bekletiyorlar. Sonra ters kelepçe yapıp gönderiyorlar.”
Ergül, polislerin bu sırada “Bunların basın mı, sıkacaksın bunlara”, “Sizin basın nasıl patlamaların ortasında kalıyor, haberiniz mi vardı” gibi ifadeler kullandığını aktardı.

MUAYENEYE POLİS DE GİRDİ, DOKTOR DARP RAPORU VERMEDİ

Sağlık muayenesine polislerin de girdiğini, doktorun da ters kelepçe sebebiyle oluşan izlere rağmen darp raporu vermediğini belirten Ergül, Hasan Akbaş’ın doktora “Ters kelepçe sebebiyle elim halen uyuşuk” dediğini ancak doktorun “O benim alanıma girmiyor” şeklinde yanıt verdiğini söyledi.
Ergül, Serpil Berk hariç 3 gazetecinin bileklerinde de ters kelepçe izinin bulunduğunu belirtti. Serpil Berk’in kadınlar bölümüne alındığını ve gece saatlerinde nezarete konulduğunu aktaran Ergül, Hasan Akbaş, Fırat Topal ve Sertaç Kayar’ın ise emniyette 3.5-4 saat ters kelepçeyle bekletildiğini ve sabah 7’de nezarete götürüldüğünü ifade etti.

PSİKOLOJİK BASKI VE AJANLIK TEKLİFİ

Ergül, polislerin Hasan Akbaş’a 10 Ekim Ankara Katliamı’na vurgu yaparak “Ankara’dan sağ çıkmışsın. Nasıl oluyor bu tesadüf” gibi sorularla baskı yaptığını ifade etti.
Polislerin, Sertaç Kayar ve Fırat Topal’a ise ajanlık teklif ettiği aktarıldı.
Bir polisin Kayar’a “Bir yerde bomba patlayacağını öğrensen haber verir misin” diye sorduğu, Kayar’ın da “Elbette insanların canı yanmasın diye haber veririm” yanıtı vermesi üzerine “Öyleyse biz seninle dışarıda buluşalım, bir kahve içelim” dediği ifade edildi.
Ergül, Kayar’ın “Siz bana ajanlık mı teklif ediyorsunuz” çıkışı üzerine polislerin geri adım attığını aktardı. Polislerin, Fırat Topal’a da ajanlık teklif ederken “Hesabına para yatar” gibi ifadeler kullandığı belirtildi.

SÜREKLİ TERS KELEPÇEYLE, KAFALARI ÖNE EĞİK ŞEKİLDE BEKLETİLDİLER

Akbaş, Topal ve Kayar’ın emniyette sürekli ters kelepçeyle kafaları öne eğik şekilde bekletildiği, bu yüzden kendileriyle konuşanların yüzünü göremedikleri belirtildi.
Gazetecilere özellikle “Neden orada bulundukları” ve “Neden görüntü aldıkları” sorularının sorulduğu ifade edildi. Serpil Berk’in “Sıradan vatandaş bile görüntü alıyor, biz tabii ki alacağız” yanıtını verdiği aktarıldı.
Ergül, gazetecilerin nezarete alınmasının ardından darp ve psikolojik baskı gerçekleştirilmediğini ancak nezarethane şartlarının çok kötü olduğunu ifade etti.
Avukat Ergül, gazetecilerin kıyafetlerinin kriminal inceleme için alınmasının da iyi niyetli bir hareket olmadığını belirtti.
Gazetecilerin sabah 8.30’da Emniyette ifadelerinin alınacağını söyleyen Ergül, “Dosyada hiçbir şey yok. Sabah bırakılmalarını bekliyoruz” dedi.

NE OLMUŞTU?

On Gözlü Köprü yakınlarında gerçekleştirilen bombalı saldırıda 5 sivil hayatını kaybetmişti. Muhabirlerimiz ve Sertaç Kayar, olay anında Diyarbakır'ın turistik ve dinlenme bölgesi olan On Gözlü Köprü'de çay içiyordu. Bu sebeple olay yerine en hızlı intikal eden gazeteciler olmuşlardı. Gazeteciler daha sonra gözaltına alındı. Aşağıdaki fotoğraf saldırıdan yaklaşık 45 dakika önce çekilmişti.
Cumhur DAŞ
Diyarbakır
Evrensel